20 Mayıs 2013 Pazartesi

XIX. YÜZYIL DÜNYA EDEBİYATI

1. VİCTOR HUGOVictor Hugo 26 Şubat 1802'de Fransa'da doğdu. Liseyi bitirdikten sonra kendini tümüyle edebiyata adadı. 1824 yılında Fransız coşumcularının (romantikler) yayın organı olan La Muse Française dergisini kurdu. Cenacle adını taşıyan coşumcu sanatçılar çevresinin üyesi ve onun odak noktası oldu. 1830-1843 arasında en verimli dönemlerinden birini yaşadı. Romanları, tiyatro yapıtları ve şiirleriyle başarıdan başarıya koştu. 1831'de Notre Dame de Paris (Paris'in Notredame Kilisesi) adlı büyük romanını yayımladı. 1841 yılında Fransız Akademisi'ne üye seçildi. Çok sevdiği kızı Leopoldine'nin 1843'de kazayla boğularak ölmesi üzerine 1852'ye dek yeni yapıt vermedi. 1848 Devrimleri'nden sonra parlemento üyeliğine seçildi. 3. Napoleon'un hükümet darbesini engellemeye çalıştı, başaramayınca 1851 yılında Belçika'ya kaçmak zorunda kaldı.

Ateşli bir demokrasi ve cumhuriyet yanlısı olarak imparatorluk rejimini eleştiren yapıtlar yazdı. 1855-1870 arasını küçük bir İngiliz adası olan Guernsey'de geçirdi. O dönem yazarlığının en üretken yılları olmuştur. 1862 yılında başyapıtı olan Les Misérables (Sefiller) adlı romanını yayımladı. Bunu 1866'da Les Travailleurs de la Mer (Deniz İşçileri) ve aynı yılL'Homme qui Rit(Gülen Adam) gibi önemli romanları izledi.

2.L.N TOLSTOY
9 Eylül 1828’de Rusya Yasnaya Polyana’da doğdu. 20 Kasım 1910’da Astopova’da yaşamını yitirdi. Asıl ismi Lev Nikolayeviç Tolstoy. Soylu, tanınmış bir ailenin çocuğuydu. Babası konttu. Kendisinin de kont unvanı vardı. Çocuk yaşta anne-babasını yitirdi. Akrabalarının yanında yetişti. Bir süre Kazan Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Ama Çarlık yönetimine karşı büyük tiksinti duyuyordu. Okulu bırakıp doğduğu topraklara Yasnaya Polyana’ya döndü. Topraklarını yönetti, kendini yetiştirmeye çalıştı. Daha sonra Moskova ve Petersburg’un hareketli ortamını tercih etti. 1851’de Kafkaslar’da asker olan kardeşi Nikolay’ın yanına gitti. Ertesi yıl orduya katıldı. İlk kitabı Detstvo’yu (Çocukluk) 1852’de yazdı. Kırım Savaşı’ndan sonra ordudan ayrıldı. 1857’de Fransa, İsviçre ve Almanya’yı kapsayan bir geziye çıktı. Dönüşte köylülerin eğitimine ağırlık verdi. 1860-1861 arasında bir Avrupa gezisi daha yaptı. Çeşitli ülkelerdeki eğitim sistemlerini inceledi. Ülkesine dönüşte bir eğitim dergisi ve basit, anlaşılır ders kitapları yayımladı. Sonraki 15 yılı mutlu bir aile babası olarak geçirdi. Topraklarını yönetti, tam 13 çocuk babası oldu. Anna Karenina (1875), Savaş ve Barış’ı (1865) bu dönemde yazdı. Dünya edebiyatının en büyük romanlarından Savaş ve Barış’ın yazımı 7 yıl sürdü. Anna Karenina’yı bitirden sonra bunalıma girdi. İntiharın eşiğinden döndü. 1900’lerden sonra zamanının büyük bölümünü dini düşüncelere ayırdı. Bir tür Hıristiyan anarşizmi savunduğu için 1901’de kilise tarafından aforoz edildi. Öyküler, çocuk kitapları, tiyatro oyunları yazdı. Ölümü ıssız bir tren istasyonunda zatürreeden oldu. Bugün dünyanın bütün dillerinde en çok okunan, en çok beğenilen yazarlardan biri.

3.R.TAGORE
Sir Rabindranath Tagore 6 Mayıs 1861’de Kalkütta’da doğdu. Babası Maharishi Debendranath Tagore, zengin bir Brahmandı. Edebiyatla çocuk yaşta ilgilendi. 1878’de bir kardeşiyle birlikte İngiltere’ye gitti. Londra’da, University College’de hukuk öğrenimi yapmak istiyordu. Ama kısa süre sonra Hindistan’a döndü. 1878’de ilk kitabını, Bir Şairin Masalı’nı yayımladı, Mrinalinidebi adlı bir kadınla evlendi.
Tagore, 1913’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. İki yıl sonra da "Sir" unvanıyla ödüllendirildi. Altmış sekiz yaşında resim yapmaya başladı; Moskova, Berlin, Münih, Paris, Birmingham ve New York’ta sergiler açtı. Müzikle ilgisi çocukluğuna kadar uzanıyordu; üç bini aşkın şarkı bestelemişti.
Uzun bir hastalıktan sonra 7 Ağustos 1941’de Kalkütta’da öldü. Yazdıklarını İngilizceye kendi çeviren şairin yüz bini aşkın dizesi vardır.
Belli başlı kitapları şunlardır: Gitanjali (1912), Büyüyen Ay (1913), Bahçıvan (1913), Yemiş Zamanı (1916), Aç Taşlar (1916), Avare Kuşlar (1916), Kişilik (1917), Sevgilinin Armağanı (1918), Yuva ve Dünya (1919), Kaçak (1921), Ateşböcekleri (1928).

4.STENDHAL
Modern edebiyatın ve romanın ilk ve en güzel örneklerini vermiş olan ünlü Fransız yazar Stendhal, romanlarını yazarken inanılmaz bir ruh hali içinde bulunurmuş. Yazar, tüm hayatı boyunca kendini, romanlarını yazabilecek düzeye getirmek için çabalamış ve hayatını kütüphanelerle odasında kitap okumakla geçirmiş bir insandır. Yazar, en güzel kitabı “kırmızı ve siyah”1ı bitirmek üzereyken; Fransa’da iç savaş sonlarına yaklaşmış fakat yine de en kanlı ve en acımasız günlerini yaşamaktaydı. Kendini sadece yazmakta olduğu romana vermiş olduğundan ne dışarıdaki çatışmadan ne de evde kaçmak için yapılan hazırlık çalışmalarında haberi olan ünlü yazarın yaşadığı evin bulunduğu sokakta, kapısının tam önünde, insanlar birbirlerini boğazlarken, yardımcısı kendisine, çatışmaların evlerinin kapısına kadar dayandığını ve biraz daha beklerse insanların eve kadar girip kendilerini de apansız yakalayıp öldürebileceklerini, bu yüzden de kaçmaları gerektiğini söylediği zaman yazar kendine gelip yazısından başını kaldırıp perdeyi aralamış evinin balkonuna kadar tırmanmış olan yağmacıları fark ettikten sonra hiç telaşsız, sakince “kitabımın bitmesine sadece bir tek bölüm kaldı. Bu gelenlerin hepsinin tek tek ecelim olduğunu bilsem bile bu bölümü ve kitabı tamamen bitirmeden kalkıp hiçbir yere gidemem” demiştir.

5.CHARLES DİCKENS
İngiliz romancısı 41812-1870).Charles Dickens Londra'ya geldiğinde on iki yaşındaydı, orada bir cila fabrikasında çalışmak zorunda kaldı, çünkü babası büyük bir para sıkıntısı içindeydi. O zaman açlığı da, yoksulluğu da, sanayi çağının başlangıcında, işçilerin çetin hayat koşullarını da tanıdı: bu konular eserlerinde sürekli olarak işlenecektir. 

Bununla birlikte, gazetecilik öğrenmeğe de zaman bulabildi ve ilk skeçlerini hiciv dergilerinde yayımladı. Sonra yazar olan Dickens, Mister Pickvoick gibi garip ve ilgi çekici bir kişi yarattı, Oliver Twist'in ve Nicholas Nickleby'nin serüvenlerini anlattı, daha sonra da duygulu başeserini, David Copperfield'i kaleme aldı. 

İngiltere ve Amerika'da kısa zamanda büyük bir ün yaptı, iki defa Amerika'ya gitti. Nihayet, 1850'den itibaren, eserini birçok defa halk huzurunda okudu ve mükemmel bir oyuncu olduğunu ortaya koydu. 

Victoria çağı toplumunun tanığı olan Dickens, kitaplarıyla, çok küçük yaştan itibaren çalıştırılmağa başlayan ve sömürülen çocukların korkunç yoksulluğuna dikkati çekmeyi başarmıştır. 


6.PAUL VERLAİNE
Fransız şiirinin önde gelen şairleri arasındadır. Yirmi yaşına kadar subay olan babasının disiplinli yaşam anlayışı içinde yaşadı; ancak daha sonra özgür başıboş bir yaşamı benimsedi. Düzenli bir öğrenim görmedi, lise yaşamından sonra memuriyete başladı. Bir ara Fransa ve İngiltere'de öğretmenlik yaptıysa da bu görevlerini sürdüremedi. 1871'de Paris'e gidip, Parnasçılarla tanıştı. Bir süre sonra bu akımdan ayrılıp sembolist şiirler yazmaya başladı. 1872'de eşini terkederek Arthur Rimbaud ile eşcinsel ilişki yaşamaya başladı. Birlikte Londra ve Brüksel gezileri yaptılar. Aralarında çıkan bir tartışma sonrası Rimbaud'u silahla yaraladı. Bunun üzerine iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hayatının sonuna kadar içki ve uyuşturucudan kendisini kurtaramadı fakat dikkate değerli eserler yarattı.
Verlaine, şiirde hayal dünyasına, doğanın yarı aydınlık, renkli görünümüne yöneldi. Fransız şiirine o güne kadar rastlanmayan yeni bir hava, canlılık ve bir musiki getirdi. Zuhal Şiirleri, Aşıkların Bayramı, Güzel Şarkı, Şiir Sanatı, Sözsüz Romanlar, Usluluk ünlü eserlerinden bazılarıdır.

XIX. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI


GENEL ÖZELLİKLERİ
1- 19. yüzyılda Divan edebiyatı olarak da adlandırdığımız Klasik Türk edebiyatı etkin­liğini yitirmiş, şairler kendilerinden öncekileri taklitten öte gidememiş1erdir. Ancak Enderunlu Vasıf, Yenişehirli Avni, Keçecizade İzzet Molla gibi sanatçılarımız edebiyatımıza bazı yenilikler ge­tirerek Divan edebiyatının bir süre daha devam etmesini sağlamışlardır.
2- Bu yüzyılda Divan şairleri, halkın kullandığı deyimleri, sözcükleri kullanarak halk şiiri özelliklerini. Divan şiirine getirmişlerdir.
3- Buna karşılık 19.yüzyılda, Halk şairleri Divan şiirinin etkisinde daha çok kalmış; bu et­kiyle aruz ölçüsünü kullanmış, Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamalara daha fazla yer vermişlerdir.
4- 19.yüzyılın ikinci yarısında Divan ve Halk edebiyatları etkisini yitirmiş, yerlerini Batı edebiyatı etkisinde gelişen Tanzimat edebiyatına bırakmıştır.
5- Tanzimat edebiyatı ile birlikte toplumcu bir sanat anlayışı benimsenmiş; hak, adalet, özgürlük gibi kavramlar edebiyatımıza yerleşmiştir.
6- Yine Tanzimat edebiyatı ile Batı edebiyatını etkileyen Klasizm, Romantizm, Realizm gibi edebi akımlar bizim edebiyatımızı da etkilemiş; roman, hikâye, tiyatro, makale gibi yeni türler ilk kez edebiyatımızda yer almıştır.


B)MANZUM ESERLER
1.YENİŞEHİRLİ AVNİ

Türk şiirinin Batı'ya açıldığı bir dönemde divan şiiri tarzını devam ettirmiş bir şairdir. Tanzimat şairlerinden Namık Kemâl, ve Ziya Paşa'nın hayranlığını kazanan bir şiir ustasıdır.

GAZEL

Halkın iki çeşmi reşehât-ı nem içindir
Mihnetkede-i kevn ü mekân matem içindir

Çıkmış kimi eflâke kimi yerlere geçmiş
Arzîn ü semâvât benî Âdem içindir

Biz cûy-î hurûşân-ı beyâbân-ı firakız
Taşlarla döğündüklerimiz bir yem içindir

Her dem ki biz Allah deyip secde-güzârız
Dîdârına mahrem olacak bir dem içindir

Avnî bana lâzım mı tesellâ-yı zamâne
Zîrâ ki dil ü cân u vücûdum gam içindir

 Günümüz Türkçesiyle
1. İnsanların iki gözü, göz yaşı akıtmak için; bir eziyet yeri olan bu dünya ise, yas tutmak için (yaratılmış )dir.

2. Yerler ve gökler insanoğlu içindir. (Onun için) Kimi göklere çıkmış, kimisi de yerin dibine geçmiştir.

3. Biz ayrılık çölünün coşan ırmağıyız. Taşlara çarpa çarpa akmamız, bir denize ulaşmak içindir.

4. Her zaman "Allah" diyerek secde edişimiz, senin yüzüne bir an olsun mahrem olmak (bir an görebilmek) içindir.

5. Avnî, bana zamanın avutması lâzım mı (lâzım değildir)? Çünkü gönül, can ve vücudum gam için (yaratılmış)dir.


2.ENDERUNLU VASIF

İstanbullu olan Vâsıf, enderunda yetiştiği için Enderunlu ya da Enderunî lakabıyla tanınmıştır. III. Selim döneminin son yıllarından başlayarak saray çevresinde önemli görevlerde bulunmuş, en son haceganlık rütbesiyle saraydan ayrılmıştır. Şair İstanbul'da 1824 yılında ölmüştür.

ŞARKI

Çözülme zülfüne ey dil-rübâ dil bağlayanlardan
Kaçınma âteş-i aşkınla bağrın dağlayanlardan
Düşer mi ictinâb etmek seninçün ağlayanlardan
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan

Gelüb vakt-i bahar âlem safâ-yı gül-şen etdikde
Nevâ-yı bülbülü gûş-i gül-i ra'nâ işitdikde
Uyub ahbâba sen de seyr-i Sa'd-âbâd'a gitdikde
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan

Senin bir reng-i zîbân var ki gül-berg-i izârımda
Bulunmaz gül-sitân-ı âlemin bâğ-ı baharında
Otur ihrama ârâm et bir az havzın kenarında
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan

Hevâ-yı perçeminle başka bir hâlet olur serde
Yeni başdan misâl-i Vâsıf uğratdın beni derde
Gamınla gerçi çokdan ağlarım amma bugünlerde
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan


3.KEÇECİZADE İZZET MOLLA
Keçecizade İzzet Molla 1785'te İstanbul'da dünyaya geldi. Türk kültür hayatının henüz kesin çizgilerle Batı'ya yönelmediği bir dönemde, Türk edebiyatının dahili tekamülü sayılabilecek yeni hamleler yaptı. Bunların en önemlileri olarak; dilde sadeleşme cereyanının idiasız, isimsiz öncülerinden biri olması ve mesnevi geleneğindeki "tecrid" esaslı anlatımdan mimesise esasına bağlı bir anlatım tekniğine yönelmesi sayılabilir.
Hassas, fevri mizacı, nüktedan bir kişiliği olan İzzet Molla, en zor anlarında bile hayatın komiğini yakalamasını bilir.
İzzet Molla'nın şair kişiliği yanında, uzak görüşlü, sağduyulu ve zamanındaki dünya dengelerini çok iyi bilen bir devlet adamlığı yönü de vardır. 1876 Türk-Rus savaşından önce kaleme aldığı ve onun Sivas'a sürgün edilmesine sebep olan -savaş karşıtı olduğunu içeren- Layiha'sı, onun ne kadar öngörüşlü bir devlet adamı olduğunu göstermektedir.
1829'da Sivas'ta sürgünde iken ölen İzzet Molla'nın yenilik unsurları taşıması bakımından özellikle Mihnet-Keşan adlı eseri dikkate değerdir.
4.DADALOĞLU
Dadaloğlu(gerçek adı: Veli) Osmanlı Devleti'nin Anadolu Türkmenlerini iskân politikasına tepki olarak tanınmış bir Halk ozanıdır18. yüzyılın son çeyreğinde Kayseri'nin Tomarza ilçesinde doğup 19. yüzyılın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bilgi yoktur. Oğuzların Avşar boyundandır.
KOŞMA
Kalktı göç eyledi Avşar elleri, 
Ağır ağır giden eller bizimdir. 
Arap atlar yakın eder ırağı, 
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir. 

Belimizde kılıcımız Kirmani, 
Taşı deler mızrağımın temreni. 
Hakkımızda devlet etmiş fermanı, 
Ferman padişahın,dağlar bizimdir. 

Dadaloğlu'm birgün kavga kurulur, 
Öter tüfek davlumbazlar vurulur. 
Nice koçyiğitler yere serilir, 
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir
5.SEYRANİ
Develi'li (Everek'li) Seyrani'nin doğum tarihi kesin değildir. 1800 veya 1807 yılında doğduğuna dair kayıtlar vardır. Bugün Kayseri ilinin ilçesi olan, o yıllarda Everek adıyla bilinen Develi'de doğmuştur. Asıl adı Mehmet'tir
KOŞMA
Eski libas gibi aşıkın gönlü
Söküldükten sonra dikilmez imiş
Güzel sever isen gerdanı benli
Her güzelin kahrı çekilmez imiş

Bülbül daldan dala yapıyor sekiş
O sebepten gülle ediyor çekiş
Askın iğnesiyle dikilen dikiş
Kıyamete kadar sökülmez imiş

Sevdiğim değildin böylece ezel
Askınım bağına düşürdün gazel
İbrişimden nazik saydığım güzel
Meğer pulat gibi bükülmez imiş

Seyrani' nin gözü gamla yaş imiş
Benim derdim her dertlere bas imiş
Ben bağrımı toprak sandım
Taş imiş meğer taşa tohum ekilmez imiş
6.BAYBURTLU ZİHNİ
Bayburtlu Zihni (d. 1795 - ö. 1859), hem Divan hem de halk şiiri türündeki yapıtlarıyla tanınmış bir şairdir. Asıl adı Mehmed Emin’dir. Zihni onun takma adıdır ve Bayburt’ta doğduğu için Bayburtlu Zihni olarak anılır.
KOŞMA
Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı
Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş
Sakîler meclisten çekmiş ayağı

Zihni dert elinden her zaman ağlar
Vardım ki bağ ağlar bağban ağlar
Sümbüller perişân güller kan ağlar
Şeydâ bülbül terk edeli bu bağı

7.ERZURUMLU EMRAH
Erzurumlu Emrah' (d. 1775 Erzurum ö. 1854NiksarTürk halk şair'i Sivas ve Kastamonu'da uzun süre kaldığı, Dertli'yi koruyan Alişan Bey'e sığındığı, bir ara Sinop ve İstanbul'a gittiği söylenir. Medrese öğrenimi gördüğü için klasik şiire yönelmiş, FuzûlîBakiNedim gibi usta bildiklerini örnek almış, Nakşibendiliğin Halidi koluna bağlı olduğu için tasavvuf öğelerini şiirine doldurmuş, koşmalarında Karacaoğlan'ı, kimi zaman da Aşık Ömer ve Gevheri'yi izlemiştir. Aşık geleneğine bağlı kaldığı koşmalarında ustaca bir söyleyişe ulaştığı, yerli zevki dile getirdiği görülür.

KOŞMA

Güzel sallanarak nerden gelirsin
İşin nedir maslahatın sevdiğim
Kaldır nikabını görem yüzünü
Balaban bakışlı gözün sevdiğim

Ay doğa da altın başın parlaya
Gün değe de top zülüfler terleye
Seni bastırmayım kuru yerlere
Gül döşeyim yollarına sevdiğim

Tan yıldızı gibi parladın çıktın
Gören aşıkların bağrını yaktın
Güzel turna mısın gölden mi kalktın
Al valasın yeşil başın sevdiğim

Benim yarim porsuk bağlar başını
İnci imiş sedef sandım dişini
El yanında baksam yıkar kaşını
Tenhalarda gülüşünü sevdiğim

Kıymetli ırak uzak dediler
Zülüfü gerdana tuzak dediler
Hay vah Emrah'a yazık dediler
Ağlama hey gözün yaşın sevdiğim

C)MENSUR ESERLER 
MÜTERCİM ASIM
Mütercim Ahmed Âsım(d. 1755 - ö. 1820), 1755 yılında Gaziantep'te doğmuştur. 18.yüzyılın son dönemi ile 19.yüzyılın başlarında önemli bir ilim ve kültür merkezi olan Gaziantep'in kültür yaşamı içinde yetişmiştir. Babası, şehrin ileri gelenlerinden Osman Husûlî Efendi'nin oğlu, Ayıntâb mahkemesinin baş kâtibi Cenânî Efendi'dir. 

EDEBİYATIN VARLIĞI VE AMACI

EDEBİ AKIMLAR
A)KLASİZM
Klasisizm edebiyatta eski Yunan ve Roma sanatını temel alan tarihselci yaklaşım ve estetik tutumdur. "1660 ekolü" olarak da bilinir.

Yeniden doğuş diye adlandırılan Rönesans döneminde gelişmiştir. Bu akımın izleri bir önceki dönemde Rebelais ve Montaigne’de, hatta Aristoteles’tedir.
Klasisizmin temel öğeleri kendi içinde soyluluk, akılcılık, uyum, açıklık, sınırlılık, evrensellik, idealizm, denge, ölçülülük, güzellik, görkemliliktir. Yani bir eserin klasik sayılabilmesi için bu özellikleri barındırması gerekmektedir. Kısaca klasik bir eser, bir üslubun en yetkin ve en uyumlu ifadesini bulduğu eserdir. Klasisizm temellerini Rönesans aristokrasisinden alır. Klasisizm bir bakıma aristokrasinin ürünüdür.

Akımın özellikleri

  • 17. yüzyıl 2. döneminde Fransa'da ortaya çıkar.
  • Konuları eski Yunan ve Roma mitolojisinden alınmıştır.
  • Mükemmelliyetçidir ve ana dil esas alınmıştır.
  • "Sanat, sanat içindir" anlayışı benimsenmiştir.
  • Sanatçılar eserlerinde kişiliklerini gizlemişlerdir.
  • Eserlerde klasik, değişmeyen tipler oluşturulmuştur.
  • Fiziksel ve sosyal çevre önemli değildir çünkü değişkendir.
  • Kullanılan dil, seçkinlerin dilidir. Anlatım süssüz ve yalındır.
Özellikle tiyatro ve deneme türlerinde gelişmiştir.
  • Tiyatro eserlerinde "Üç birlik kuralı"na uyulur. (Olay-yer-zaman birliği)
  • Önemli olan konu değil, konunun işlenişidir.
  • Kahramanlar ruhsal özellikleriyle ele alınır.
  • Akıl, sağduyu ve doğaya önem verilir.
  • Konular, eski Yunan ve Latin kaynaklarından alınır.
  • Düş ve duygu değil, mantık ve ölçü önemlidir.
Dünya edebiyatında klasisizmin önemli öncüleri - temsilcileri ;
  • Montaigne: Denemeler
  • La Fontaine: Fabl
  • Racine, Corneille: Trajedi
  • Moliere: Komedi
  • Boileau: Eleştiri
  • Fenelon, Madame de la Fayette: Roman
  • La Bruyere: Karakterler
  • Felsefe-düşüncede: Descartes, Pascal
  • Türk edebiyatında : Şinasi, Ahmet Vefik Paşa, Direktör Ali Bey,
B)ROMANTİZM
18. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan 19. yüzyılda etkisini gösteren bir edebiyat akımıdır. Klasisizme tepki olarak doğan romantizm, duygu ve hayali ön plana çıkarmıştır.

ÖZELLİKLERİ
  • Duygu ve coşku önem kazanır.
  • Birey, öznellik, akıl dişilik, düş gücü, kişisellik ön plana alınmıştır.
  • Romantik sanatçılar, eserlerinde kişiliklerini gizlemezler, olaylarla ilgili görüşlerini açıkça ortaya koyarlar.
  • Seçilen kahramanlar ya çok iyi ya da çok kötüdür ve romanlarda iyi-kötü çatışması vardır. Ayrıca romantizmde her sınıftan insan eserlerde kendine yer bulur.
  • Aşk, ölüm, tabiat, belli başlı konular olarak dikkat çeker.
  • Romantikler, edebiyat dilindeki kalıplaşmış kelimeler yerine, günlük konuşma dilini kullanmayı benimserler. Bu yüzden romantizmde klasisizme göre daha sade bir dil göze çarpar.
  • Romantikler, her sınıftan insanı da eserlerine konu olarak almışlardır.
  • Klasiklerin önemsemediği din duygusuna geniş yer veren romantiklerin kahramanlarının çoğu dindardır.
  • Romantizmde ilk eserler tiyatro alanında verilir, ancak daha sonra roman ön plana çıkar.
  • Romantik tiyatroda, klasik tiyatroda bulunan zaman ve yer birliği kaldırılmıştır.
Romantizmin Temsilcileri
  • Vıctor Hugo
  • J.J. Rousseau
  • Goethe
  • Schiller
  • Lamartine
  • Aleksandre Dumas
  • Alfrede de Musset
  • Voltaire
  • Lord Byron
  • Chateaubriand
  • Puşkin
Türk edebiyatında romantizmin temsilcileri
  • Tanzimat edebiyatı dönemindeki ürünlerin çoğunluğu Romantizmin etkisiyle kaleme alınmıştır.
  • Namık Kemal (Roman ve tiyatrolarıyla)
  • Ahmet Mithat (İlk romanlarıyla)
  • Recaizade Mahmut Ekrem (Şiirleriyle)
  • Abdülhak Hamit (Tiyatrolarıyla)
  • Ziya Paşa (Şiirleriyle)

C)REALİZM
Romantizmin hayal ve duyguya yaptığı vurguya bir tepki olarak doğan realizm, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra dünya edebiyatını geniş ölçüde etkilemiştir.
18. ve 19. yüzyıl Avrupası’nda görülen toplumsal hareketlilik, toplumsal sınıfları, mücadele içinde yeni çalkantılara, aydınları da yeni arayışlar içine itmiştir. Bu arayışlarda temel yönseme, toplum gerçekliğinin tanınması olmuştur.
Bu nedenle, Auguste Comte’un pozitivizm (olguculuk) felsefesi, realizmin düşünsel temelini oluşturmuştur.Çünkü pozitivizm, doğa olaylarının (gerçekliğin) doğa ötesi görüşlerle (metafizik) değil; olgular (olaylar) arasındaki bağlantının gözlem ve deneylerle bulunacak yasalarıyla açıklanabileceğini ileri sürer.

ÖZELLİKLERİ
Sanatçı, anlattıklarını gözlemlerine dayandırır; duygu ve imgelerin yerini insan ve toplum gerçekleri alır.
· Sanatçı; kendi duygu ve düşüncelerini gizler; yapıtında tarafsız bir gözlemcidir.
· İnsan ve toplum, klasiklerde “olması gerektiği gibi”, romantiklerde “istedikleri gibi” realistlerde “olduğu gibi” yansıtılır.
· Olgu ve olayların ortaya çıkışındaki sosyal nedenler araştırılır.
· Kişiliğin oluşumunda çevrenin önemini kabul ettiklerinden, kişilerin yaşadıkları ortam, sosyal çevre bütün ayrıntılarıyla tanıtılır.
· İşlenen olaylar güncel yaşamdan, kişiler halk tabakalarından alınır.
· Toplumsal konuları işlerler; ama toplum sorunları karşısında tarafsız kalırlar. Sanatı, toplumsal mücadele de bir araç olarak görmediklerinden “sanat sanat içindir” anlayışındadırlar.
· Anlatıma önem verip özen gösterdiklerinden birer üslupçudurlar. Bu nedenle, örneğin kişiler, sosyal düzeylerine uygun değil; sanatçının üslubuna uygun konuşturulur.
· Konu kadar, biçim güzelliği de önemlidir. Bu nedenle dil ve anlatım süsten, abartıdan, özentiden uzaktır.
· Realizm, daha çok roman, öykü ve tiyatro türlerinde etkili olmuştur

D)NATÜRALİZM
19. yüzyılın sonlarında Fransa'da ortaya çıkmış bir sanat akımıdır. Natüralizmin kurucusu olarak Emile Zola kabul edilir. Natüralizm, hayatı bilimsel bir nesnellikle ele alan, gerçeği anlatmayı aşırılığa vardıran bir sanat akımıdır. Natüralizme, realizmin daha ileri düzeye ulaşmış biçimi de denebilir. Natüralizm. doğayı anlatırken deney yöntemine başvurması nedeniyle realizmden ayrılır. Natüralistler kişi ve olaylara, bir bilim adamı gözüyle yaklaşırlar.
Natüralist akım, özellikle Darwinci doğa anlayışının ilke ve yöntemlerinin sanata uyarlanmasıyla gelişmiştir. Hippolyte Taine'in "Determinizm "in anlayışının yazınsal alana yansımasıdır. Bu anlayışa göre, aynı nedenler aynı sonuçları doğuracağından, bir insanın çevresini incelemek onu anlamanın en iyi yoludur.

ÖZELLİKLERİ

  • Natüralistler, pozitif bilimlerle sanatı birleştirmeye çalışır. Pozitivist kurallara dayanarak doğayı taklit etme çabası içindedirler.
  • Naturalist sanatçılar, insanın fizyolojik özellikleri üzerinde durur; insanı soyaçekim ve genetik özellikleriyle ele alırlar. Çünkü kişinin sahip olduğu erdemlerin soylarından geldiğine inanırlar.
  • İnsan psikolojisiyle fizyolojisini birbirine bağlı kabul eden natüralistler, eserlerinde kahramanların fiziksel özelliklerini çok ayrıntılı olarak verirler. Buna bağlı olarak da betimleme, doğalcı eserlerin en önemli anlatım biçimi olarak dikkat çeker.
  • Natüralistler, sosyal çevrenin insan üzerinde yaptığı etkileri de derinlemesine araştırmışlar, bir anlamda kendilerini bilim adamı, toplumu laboratuar, insanı da deneme, inceleme aracı olarak ele almışlardır.
  • Natüralist yazarlar, insanı belli koşulların içinde kabul edip onun duygu ve düşünce dünyasını, yetiştiği doğal ve toplumsal çevrenin etkisi doğrultusunda çizerler. Onların eserlerinde insan, kendi yazgısını biçimlendirici, çevre üzerinde değiştirici bir güç taşımaz.
  • Natüralizmde toplumsal nedenler bir yana bırakılır, yalnızca yaşananlar nesnel bir biçimde aktarılır.
  • Realistlerdeki biçim güzelliği, üslup kaygısı natüralistlerde yoktur. Fakat natüralistler de halkın kolayca anlayabileceği yalın ve anlaşılır bir dil kullanırlar.
  • Tiyatroda, kostüm ve dekora önem veren natüralistlerin eserlerine genel olarak bir kötümserlik havası hakimdir.
Natüralizmin Temsilcileri
  • Emile Zola
  • Alphonse Daudet
  • Guy de Maupassant
  • Goncourt Kardeşler
Türk edebiyatında natüralizmin temsilcileri:
Türk edebiyatında bu akımın ilk izleri Tanzimat dönemi sanatçısı Nabizade Nazım'da görülür. Edebiyatımızda natüralizm akımına en yakın eserleri veren sanatçı Hüseyin Rahmi Gürpınar'dır. Ancak Gürpınar, eserlerinde sosyal eleştiriye yer vermesi yönünden natüralistlerden ayrılır.

E)PARNASİZM
19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa'da romantizme tepki olarak doğan bir şiir akımıdır. 1886 da "Parnas" adlı derginin yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştır. Parnasizm, bir anlamda realizmle natüralizmin şiirdeki sentezinden oluşmuştur. Parnasizmde şiirler realist metotlarla yazılır. Parnasizmin temelinde "Sanat sanat içindir." anlayışı vardır. Gautier, parnasizmin kurucusudur.

ÖZELLİKLERİ
  • Parnasyenler. şiiri salt biçim olarak görürler. Bu yüzden biçim güzelliğini her şeyden üstün tutarlar.
  • Dizelerin dış yapısı, sözcüklerin sıralanışı, seslerin uyumu, ritim ön plandadır. Bu yüzden parnas sanatçılar, ölçü ve uyağa çok önem verirler.
  • Duygunun yerini düşüncelerin aldığı parnasizmde ayrıntılı ve canlı betimlemelere yer verilir.
  • Parnasyenler Eski Yunan mitolojisine büyük hayranlık duyarlar. Dolayısıyla ele alınan bazı konular klasisizmle benzerlikler taşır.
  • Parnasyenler, şiirlerini daha çok "sone" tarzında yazarlar.
Parnasizmin Temsilcileri
  • Gautier
  • Lisle
  • Prudhomme
  • J. Maria de Heredia
Türk edebiyatında parnasizmin temsilcileri:
Parnasizm Türk edebiyatına Servet-i Fünun döneminde girer. İlk izleri Cenap Şahabettin'de olsa da bu akımın en belirgin etkileri Tevfik Fikret'te görülür. Kimi yönleriyle Yahya Kemal de bu akımdan izler taşır

F)SEMBOLİZM
19. yüzyılın sonlarında Fransa'da parnasizme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu akım, 20. yüzyıl edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir. Sembolizm, geleneksel Fransız şiirini hem teknik hem de tema açısından belirleyen kat kurallara bir tepki olarak doğar.

ÖZELLİKLERİ

  • Sembolizmde dış dünyayı sembollerle anlatmak esastır. Sembolist şairler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır.
  • Sembolistler, şiirde müzik unsuruna önem verirler, hatta müziği şiirin amacı hâline getirirler.
  • Şiir, düşüncelere değil, duygulara seslenmelidir çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz.
  • Şiirde anlam kapalılığı olmalıdır, buna göre şiirden herkes kendine göre bir yorum çıkarmalıdır. Anlam kapalılığı amaçlandığından söz sanatlarına sıkça başvurulur.
  • Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir.
  • Sembolistler daha çok serbest nazım türleriyle şiir yazmışlardır.
Sembolizmin Temsilcileri
  • Baudelaire
  • Rimbaud
  • Mallarme
  • Paul Valéry
  • Verlaine
  • Edgar Allen Poe
Türk edebiyatında sembolizmin temsilcileri:
Bu akımın ilk uygulayıcısı Cenap Şahabettin'dir. Ancak bu akımın en başarılı örneklerini Ahmet Haşim vermiştir.

G)EMPRESYONİZM
19. yüzyılın sonlarında Fransa'da resim alanında görülmüş, daha sonra edebiyat ve müzikte de etkili olmuş bir akımdır. Sembolizmle birlikte gerçeküstücülüğü (sürrealizm) hazırlayan bir akım niteliğindedir. İzlenimcilik olarak da adlandırılan bu akımda sanatçılar, çevresindeki varlıkları değil, bunların kendilerinde bıraktığı izlenimleri aktarır.

ÖZELLİKLERİ

  • Bu akımda dış dünya ile ilgili gözlemler, olduğu gibi tüm ayrıntılarıyla anlatılmaz ancak edinilen izlenimler ölçüsünde aktarılır.
  • Empresyonist sanatçılar, dış dünyada gördüğü varlıkların; gerçek, realist yönünü değil kendinde uyandırdığı izlenimleri anlatır. Çünkü onların anlattıkları dış dünya değil, bu dünyanın hayalleriyle bezenmiş izlenimleridir.
  • Empresyonizm, her şeyden önce özgürlüğün sembolüdür. Özellikle empresyonist ressamlar, alışılmış hiçbir kurala bağlı kalmamışlardır. Böylece empresyonist resimde renklerin özgürlüğü sağlandığından sistemsiz bir coşkunluk vardır.
Empresyonizmin Temsilcileri
  • Monet
  • Sisley
  • Cezan ne
Türk edebiyatında empresyonizmin temsilcileri:
Türk edebiyatında Ahmet Haşim empresyonizmden etkilenmiştir.

H)SÜRREALİZM
20. yüzyılın başlarında André Breton tarafından Freud'un görüşlerine (psikanaliz yöntemi) dayanılarak açılan bir sanat akımıdır. Sürrealizmin bilgi ve esin kaynağı olan Freud'a göre, insanoğlunun dış dünyasından edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. Bu istekler düş (rüya, yarı rüya) durumunda çözülerek ortaya çıkar. Sürrealistler. Freud'un bu görüşünü edebiyata uygulamışlar ve bir anlamda bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliğini savunmuşlardır.

ÖZELLİKLERİ

  • Bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliği savunulur. Aynca bilinç ile bilinç dışını birleştirme esas alınır.
  • İçinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir.
  • Akılcılığın karşısında olan sürrealistler, geleneksel ve biçime dayalı inanç ve değerleri düşünceden silmişlerdir.
  • Sürrealist şairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra izlemek yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya gelir.
Sürrealizmin Temsilcileri
  • André Breton
  • Paul Eluard
  • Louis Aragon
Türk edebiyatında sürrealizmin temsilcileri:
Garip akımı şairleri Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat Horozcu bu akımdan etkilenmişlerdir.

I)EGZİSTANSİYALİZM
20. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkan bir felsefe akımıdır. Egzistansiyalizm, insanın önce var olduğunu, daha sonra hareket ve davranışlarıyla kendini yeniden yarattığını ileri sürer.

ÖZELLİKLERİ

  • İnsan, kendini bulmalı, özünü elde etmeli. Hiçbir güç; insanoğlunu, kendinden, kendi benliğinden kurtaramaz.
  • Egzistansiyalizm, insanın kendi varlığını sorgulamasını ister. Her insanın kendi iradesiyle biçimlendireceği bir geleceği vardır.
  • Bu akımda, insanı insan yapan, onun kendi kararlarıdır. Önemli olan gerçek, herkesin üzerinde birleştiği objektif gerçek değil, kişisel gerçektir.
  • İnsanın önündeki olanaklar bütünü, öteki insanlarla ve nesnelerle ilişkilerinden oluştuğundan varoluş, “her zaman bir dünyada var olma”dır. Bir başka deyişle insan her zaman seçimini sınırlayan ve koşullandıran somut tarihsel bir durum içindedir.
  • İnsanın özgürlüğü son derece önemlidir. Zaten insan, özgür olmaya mahkumdur.
Egzistansiyalizmin Temsilcileri
  • Jean Paul Sartre
  • Albert Camus
  • Andre Gide
  • Franz Kafka

DİĞER EDEBİYAT AKIMLARI
DADAİZM
Dil ve estetik kurallarını tanımayan, anlatımda başıboş bir yöntem benimseyen, kapalılığı amaçlayan sanat akımıdır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde T. Tzara adlı gencin öncülüğünde bir grup şair tarafından kurulmuştur. Bu genç şairler, Fransızca'da "oyuncak tahta at" anlamına gelen "Dada" sözcüğünü akımlarına isim olarak seçerler.
Birinci Dünya Savaşının ardından kurulan bir akım olduğundan dönemin karamsarlığı dadaistlere de yansımıştır. Dayandığı temel görüşler dayanaksız olduğu için çok kısa bir süre (1916-1922) varlığını sürdürebilmiştir.

KÜBİZM
20. yüzyılın başında empresyonizme tepki olarak ortaya çıkmış ve daha çok, resimde kendini göstermiştir. Yazın alanın da, özellikle şairler, ressam Picasso'nun da etkisiyle bir anlayış geliştirmişlerdir. Buna göre şairler, dış dünyayı izleyip olup bitenleri iyi saptamak zorundadır. Onlara göre dünyadaki küçük olaylan ve anlamları yakalamak gerekir "Söylenmemiş olanı", "görülmemiş olanı" gün ışığına çıkarmak, aklın değil düş gücünün yapacağı iştir.

EKSPRESYONİZM
Doğanın olduğu gibi temsili yerine, duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı 20. yüzyıl sanat akımıdır.
Bu akımı "insanların en gizli yönlerini açığa vuran bir anlatım" olarak açıklayabiliriz. Zaten "ekspresyon" Fransızcada "anlatım" anlamına gelmektedir. Ekspresyonizme göre şairin görevi dış dünyanın anlamsızlığına. ruhsuzluğuna süretii bir atılışla anlam kazandırmaktır. İyi bir sanatçı, bir nesneyi bütün somut ilişkilerinden ayırmak, onu çıplak ve yalnız olarak, bireysel zihnin katışıksız bir ürünü olarak incelemek durumundadır. Sanatçının kendi öz sezişini anlatım olarak adlandırılan ekspresyonizmi ilk olarak Almanlar kullanmıştır. I. Dünya Savaşı ndan sonra özellikle Alman resim ve sinemasında uygulanmıştır. Vincent Van Gogh bu akımın öncüsü kabul edilir. Herwarth Waiden, Strindberg de bu akımın temsilcilerindendir. Dışavurumculuk olarak da adlandırılan bu akım, empresyonizme kaşıdır. Empresyonizmde olduğu gibi dış dünyadaki izlenimleri aktarmak değil, insanın iç dünyasında doğan duyguları anlatmayı amaçlamıştır.
FÜTÜRİZM20. yüzyılın başlarında İtalya'da ortaya çıkmış bir sanat akımıdır. İtalya'da ortaya çıkan bu akım, daha sonra tüm Avrupa'ya yayılmıştır. Fütürizm, modern yaşantının verdiği heyecanlardan doğan bir edebiyat akımıdır, yenileşmenin tüm olanaklarına açılan bir yönelmedir. Sanatta sürekliliği, değişkenliği, hareketliliği savunan bir akım olarak da bilinir.
Bu akımın öncüsü İtalyan şair, romancı, oyun yazarı ve yayın yönetmeni Filippo Tommaso Marinetti'dir. Marinetti'nin 1909 da Paris'te "Le Figaro" gazetesinde yayımladığı "manifesto futurisita" (Fütürizm Bildirisi), fütürizmin bildirişidir. Bildiride, "Bizler müzeleri, kütüphaneleri yerle bir edip ahlakçılık gibi bütün yararcı korkaklıklarla savaşacağız.' ifadeleri yer almaktadır. Bu, geçmişin bütünüyle reddi anlamına gelmektedir. Aynı bildiride. "Biz dünyadaki gerçekten sağlıklı tek şeyi, yani savaşa ve ölüme götüren güzel düşünceleri yüceltiyoruz." sözleri, siyasal alanda o dönemde gelişen faşizmden yana bir tavrın da açık göstergesi olmuştur. Süratin (hızın) üstünlüğünü iddia ve ilan eden Marinetti, bir yarış arabasının, Yunan heykelinden daha güzel olduğunu belirtmiştir
MODERNİZMModernizm; bilimsel, siyasal, kültürel gelişmelerle ve sanayi devrimiyle birlikte hareketlenen büyük toplumsal değişime eşlik eden zihniyetin tamamı için kullanılabilen bir terimdir.
Sanat, mimari ve edebiyat alanında on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren adından söz ettirmeye başlayan akım, yirminci yüzyılın birinci yarısında etkili olmuştur.
Latincede “şimdi”yi ifade eden modern us kelimesinden türeyen modernizm ilk planda geçmişe karşı şimdiki zamanın yüceltilmesini ifade etmektedir.
Temelde dayandığı fikir, geleneksel sanatlar, edebiyat, toplumsal kuruluşlar ve günlük yaşamın artık zamanını doldurduğu ve bu yüzden bunların bir kenara bırakılıp yeni bir kültür icat edilmesi gerektiğidir.